Osmanlı Devleti’nde “ümmetçi tarih” anlayışı vardı. Tarih Osmanlı’nın İslamiyet’e katkısı üzerinden ele alınıyor ve Hz. Muhammed dönemindeki “asr-ı saadet” dönemine dönmek arzusuyla şekilleniyordu. Bugün de şeriatçılar Osmanlı Devleti’nde “asr-ı saadet” bulmuşlar ve Cumhuriyet tarihimizi ihanet, şer ittifakı olarak değerlendirmektedir. En son geçen hafta Yeni Şafak gazetesi “Atatürk’ü böyle zehirlediler” haberinde ve İbrahim Karagül’ün yazısında İsmet İnönü ve çevresinin Atatürk’ü zehirlediğini, bunda İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın da payı olduğunu ima etmişti. (1) Dahası Cumhuriyet tarihini o dönemden başlatmak üzere “şer cephesi”, “vesayetçi cephe”, “darbeci çete” söylemiyle karalamaya çalışmıştı.
Aslında saldırdıkları İnönü ve Kaya değil, Cumhuriyetimizin kendisiydi. Onlara göre böyle vesayetçi oluşumların önünde engel halka dayanmak ve Osmanlı dönemindeki “asr-ı saadete” kavuşmaktı. Halk dedikleri ise “şeriat ve hilafet” arzusundaki bir kesimin isteğiydi. Tarihten anladıkları ise Arap kültürünün yüceltilmesi, Anadolu insanının, halk kültürünün saray çevresinden dışlanmasıydı.
Atatürk ise tarihi “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına ‘Türk milleti’ denir”tanımıyla milli kimliğe dayandırmak istiyordu. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere Cumhuriyeti kuran halk aynı zamanda egemenliğin sahibiydi. Artık egemenlik “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” sıfatıyla tek kişiye tanınmayarak millete veriliyordu. Dolayısıyla tarih anlayışı laikliğe göre yorumlanmalıydı.
Anadolu’da kurulan Cumhuriyet’in oluşturduğu vatandaşlara Türk tarihinin İslamiyet’in kabulünden sonraki dönemle sınırlandırılamayacağını ve daha önceki dönemlerde Türklerin binlerce yıllık bir geçmişi olduğunu belirtir. Atatürk tarihin dini motiflere bağlanmadan incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Özetle Atatürk tarih anlayışında “ümmetçi tarih” anlayışı yerine “milli ve laik tarih”e dayanmıştır. Bu amaçla 4 Haziran 1930’da 16 kişiden oluşan heyetin başına Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu’nu seçilmiştir. Böylece konunun Cumhurbaşkanı Atatürk’ün himayelerinde olduğu ortaya konulmuştur.
Türk Ocaklarının kendini feshederek CHP’ye katılmasından sonra Türk Tarih Heyeti Atatürk’ün emriyle ayrı bir dernek olarak faaliyetlerine devam etmiş ve Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adını almıştır. (12.Nisan.1931) Cemiyetin tüzüğüne göre Cumhurbaşkanı Atatürk Derneğin hamisidir.
Cemiyet’in Nizamnamesinde (tüzüğünde) amaçlar şu şekilde açıklanıyor:
1- Cemiyetin maksadı, Türk tarihini tetkik ve elde edilen neticeleri neşir ve tamim etmektir.
2- Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti maksadına ermek için aşağıdaki vasıtaları kullanır:
- Toplanıp ilmî müzakerelerde bulunmak,
- Türk tarihî membalarını araştırıp bastırmak,
- Türk tarihini aydınlatmaya yarayacak vesaik ve malzemeyi elde etmek için icap eden yerlere araştırmacı, kazıcı ve keşif heyetleri göndermek,
- Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti mesaisinin semerelerini her türlü yollarla neşre çalışmak.
Böylece Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti adeta Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî tarih görüşünü oluşturmak gayesindedir.
Atatürk’ün direktifleriyle, 16 üye tarafından, 15 Nisan 1931’de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” adı altında kurulan Kurum’un adı 3 Ekim 1935’te Türk Tarih Kurumu’na çevrildi. Atatürk Türk Tarih Kurumunun şu konuları aydınlatmasını istemiştir:
- Türk kültürünün en eski uygarlıklardan biri olduğunun ispatlanmasını,
- Türk tarihinin bir hanedan ya da din tarihiyle sınırlandırılmayıp milli tarih Anlayışı ile araştırılmasını,
- Türklerin Dünya medeniyetine katkılarının belirlenmesini,
- Türk yurdu hakkındaki kuşkuların giderilmesi ve yabancıların Türk yurdu üzerindeki emellerinin önlenmesini,
- Türklerin kabiliyetten yoksun olduğu yolundaki tezlerin çürütülmesini.
Türk Tarih Kongresi, 2-11 Temmuz 1932 yılında Ankara Halkevi’nde yapılmıştır. Amacı yeni tarih görüşünün ve tarih öğretiminde tutulacak yolun öğretmenlere ve kamuoyuna anlatılmasıdır.
3 Ekim 1935’te Türk Tarih Kurumuna dönüşecek olan cemiyet liseler için dört ciltlik tarih kitaplarını hazırlamıştır. Lise tarih kitaplarını takiben ilk ve ortaokul tarih kitapları hazırlanmıştır.
20-25 Eylül 1937 yılında Dolmabahçe’de yapılan II. Kongre, uluslararası nitelik kazanmış, yabancı bilim adamları da bu kongreye katılmışlardır. Bu Kongre, Türk tarihinin açıklanması ve belgelenmesi amacını gütmüştür.
Türk Tarih Kurumu bundan sonra da uluslararası nitelikte; Türk Tarih Kurumu, Türk ve Türkiye tarihi ve bunlarla ilgili çeşitli konuları içeren ve 1963 yılından günümüze dek süren “Atatürk Yıllık Konferansları” düzenlemektedir.
Kurum’un süreli yayını olarak, adını Atatürk’ün koyduğu “Belleten” 1937 yılından beri yayınlanmaktadır.
Ankara yakınlarında Türk Tarih Kurumu’nun 5 Mayıs 1933 tarihli Ahlatlıbel kazısı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk arkeolojik kazısıdır.
Kurum, Atatürk’ün direktifleriyle, Anadolu kültürünün eskiliğini ve bunu Orta Asya’ya bağlayan yolları ve belgeleri ortaya çıkarmak, ayrıca daha yeni ve klasik uygarlıkların Anadolu’daki kalıntılarını araştırarak, yurdumuzun tarih öncesi çağlarından bugüne kadar olan tarihini aydınlatmak için kazılar yaptırmaktadır. 22 Ağustos 1935’te, Kurum’un kendi parası ve kendi elemanlarıyla başlattığı ilk kazı “Alaca Höyük Kazısı”dır.